Kapitalizm Nedir ?

Kapitalizm, üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bunların kar amacıyla işletilmesine dayanan bir ekonomik sistemdir.

Kapitalizm toplumu iki sınıfı ayırmıştır; yönetenler ve yönetilenler. Üretim araçları genellikle yöneten sınıfın elindedir. Bu da onlara büyük bir avantaj sağlar.

Yönetici sınıf “bencil” bir şekilde davranarak kendi çıkarlarına maksimum seviyeye çıkarmak için hareket eder. Kapitalizmin temel kuralı da budur yani en yüksek karı elde etmek temel kuraldır. Dolayısıyla yönetici sınıf kendi çıkarlarını maksimum seviyeye çıkarmak için en az maliyetle en fazla karı elde etmek ister.

Kapitalizmin asıl albenisi işe şu düşünceden gelmektedir; yöneticilerin böyle düşünmesi doğaldır. Kapitalist görüşe göre tüketici de en düşük harcamayla en yüksek karı elde etmek ister.

Maksimum çıkarlar sonucunda tüm faktörler(üretici,tüketici,tasarruf sahibi ve devlet çıkarları)birbirini dengeler ve ideal seviyeye kavuşulur.

Yani herkes, kendi çıkarını düşünür ve ona göre davranırsa ekonomik refahta en üst noktaya yükselir.

Kapitalizme göre ortada büyük bir pasta vardır. Ne kadar sınırsız bir pasta olsa da bir kişi pastadan ne kadar çok yerse diğerlerinin payları da o oranda düşmektedir. Çünkü pastanın boyutu bellidir ve herkes zengin olamayacaktır. Bu nedenle, pastayı birlikte yediğiniz insanlarla aranızda bir rekabet oluşacaktır. Herkes birbirinin açığını arayacak ve daha fazla yiyebilmek için can atacaktır.

Klasik iktisatçılara göre kapitalizmde, sistemin dengesini bozacak ya da zarar verecek müdahaleler olmamalıdır. Ekonomide yaşanan dengesizlikler kısa vadelidir ve uzun vade de her zaman denge sağlanır düşüncesi hakimdir.

Kısaca kapitalizm, ekonomiye yapılacak herhangi bir müdahaleyi dengeyi bozmak olarak gördüğü için devletin atacağı her adıma, düzenleme dahi olsa karşı çıkacaktır. Devletin görevi; piyasa işleyişinin düzgün gitmesini sağlamak ve olası sorunları önlemektir. Devletin ekonomi konusunda bundan başka bir vasfı yoktur.

Çünkü müdahale olmadığında, sistem zaten dengededir. Yani üretim araçlarını elinde bulunduran az sayıdaki yönetici sınıf, devletin müdahalesi söz konusu olmadan, pastadan payını afiyetle yiyebilir.

Klasik ekonomi okulunun temel yaklaşımlarını özetlersek :

  • Ekonomi tam istihdam durumunda denge halindedir.Sapmalar geçicidir.
  • Piyasada her aktör kendi çıkarını dolayısıyla toplumun çıkarını maksimize etmeye çalışır.
  • Ekonomide ücret ve fiyatlar esnektir.
  • Her arz kendi talebini yaratır.-Say kanunu
  • Devletin ekonomiye karışmasına karşıdırlar.Bu nedenle en iyi bütçe “denk bütçe” ve en iyi vergi “nötr(kaynak dağılımını etkilemeyen)vergidir.”
  • Diğer mallardan bir farkı olmayan paranın da talebini ve dolayısıyla fiyatını arz belirler.
  • Dış ticaret ne kadar gelişirse o kadar iyidir.(David Ricardo’nun karşılaştırmalı üstünlük teorisi.)
Kapitalizm Tarihi

Kapitalizm, serbest piyasa ekonomisi adıyla 16.yüzyıl Avrupası’nda ortaya çıktı.

Kapitalizm öncesinde dünya genelinde feodalizm yaygındı. Feodalizmde tüm topraklar aristokratların elindeydi. Bu sayede aristokratlar fakir halkı ekmek parası karşılığında topraklarını biçtirerek çalıştırıyorlardı.

Kırsal kesimde sistem bu şekilde işlerken, kentlerde yaşayanlar daha şanslı denilebilirdi. Kent insanları ticaretle uğraşabiliyor, zanaat yapabiliyorlardı. Böylelikle kente göç başladı ve kırsal alan iş yapamaz oldu.

Sanayi devrimi ve ticaretin de gelişmesiyle feodal sistem yerini kapitalizme geçişe bıraktı. Sanayi devrimiyle birlikte Kapitalizm, tüm Avrupa’ya buharlı trenlerle taşındı. Emek ve iş gücü, satılmaya başlandı. Kısacası gücün adresi toprak değil, para ve servet oldu.

Devletin müdahalesinin olmadığı ve sadece sermaye sahiplerinin kapıştığı bir yerde ezilenler, ücretli kesim ve esnaf oldu. Eski usul üretim kalmadığından para da kazanamayan esnaflar, birer birer yok oldu ve geriye ücretli sınıf ile sermaye sahipleri kaldı.

Böylece kapitalizm, kök salarak yerini sağlamlaştırmış oldu. Tarihsel sıralamayla kapitalizm, serbest piyasa ekonomisi olarak 16. yüzyılda ortaya çıktı.

Avrupa’da 16. ve 19. yüzyıllar arasında kurumsallaşsa da bazı nitelikleri İlk Çağ’da da vardı. Orta Çağ’da tüccar kapitalizminin erken biçimleri ortaya çıkarken feodalizmin sona ermesinin ardından Batı dünyasına egemen oldu. Dünyaya başta İngiltere olmak üzere Avrupa’dan yayıldı.

Kapitalizm İlkeleri

Kapitalizmin “ağababası” olan Adam Smith, ekonominin nasıl olması gerektiğini anlatırken aslında, kapitalist sistemi tarif etmiştir.

Devletin rolünden piyasa mekanizmasına, kişisel çıkardan özgürlüğe kadar, sistemin çerçevesini belirlemiştir. Kapitalizme daha yakından bakacak olursak, esas aldığı ve kural olarak gördüğü Adam Smith’in ilkeleriyle, sistemin ne demek olduğunu çok daha iyi anlayabiliriz.

1.İlke: Özel Mülkiyet

“Herkes pastayı yemekte ve kendisine almakta özgürdür.” Kapitalizmle birlikte ortak toprak ya da sermaye diye bir şey bulunmaz. Kapitalizm, size çalışmama imkanı da sunar. Bu sistemde, çalışan para kazanırken çalışmayan aç gezmeye mahkumdur. Bu nedenle de pastayı alan kişi, artık onun sahibidir çünkü kapitalizme göre güçlü olan kazanmıştır.

2.İlke: Rekabet

Rekabet, en temel ilkelerden biridir ve herkesin hakkıdır.

Kapitalist sistemde parayı elde etmek, güce ulaşmak olduğundan güçlü olan, hammaddeyi ucuza alıp işler ve malını istediği her pazara ulaştırabilir. Sermayesi az olanın ise piyasadan kaybolup gideceği gerçeğiyle yüzleşmesi gerekecektir.

Kendi işinin patronu olmak isterken, altında ezildiği şirketlerde iş aramak durumunda kalacaktır. Sermaye sahibi gücüne güç katarken fakir olan, daha da muhtaç hale gelecektir.

3.İlke: Devletin Rolü

Kapitalizmde devlete önemli bir rol yüklenmemiştir. Ekonomide tam istihdamın yaşandığı ve herhangi bir müdahalede, bu düzenin bozulacağı savunulur. Ekonomi kendi içinde sorunlar yaşasa da mutlaka eski haline dönecektir.

Kapitalizmin üzerinde durduğu tek şey paradır. Paranın satın alamayacağı çok az şey vardır. Maalesef ki siyasi güç de sermayeye sahip olanların elindedir.

4.İlke: Miras

Miras, zenginin daha da zenginleşmesine fakirin ise daha da fakirleşmesine sebep oldu.

Nasıl ki özel mülkiyet herkesin hakkıysa, ölüm durumunda yakınlarına devredilecek olan miras da hak olarak kabul edilmelidir. Üretim araçlarını elinde bulunduran yönetici sınıf, sermayenin başkasına geçmemesi ve parasının tekelleşmesi, yani soyadının yıllarca konuşulması için tüm birikimini çocuklarına bırakabilir.

Kaynak: paratic.com / Mahfi Eğilmez

Yazar: Sertaç Kevran

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir